Uzun bir aradan sonra yeniden
merhaba dostlar. Farklı sebeplerden dolayı bir türlü yazma fırsatı bulamadım,
fırsat bulduğum zamanlarda da içimden yazmak gelmedi doğrusu. Bu iki şartı da
sağladığım ender vakitlerden birinde, genelde yazdığım anime ve dizilerin
dışında bir şeyden, bir sinema filminden bahsedeyim dedim.
Lübnan’da yaşanan katliama tanık olan eski
bir askerin savaşa ve katliama dair anılarının peşine düşmesini anlatan Vals im
Bashir, yani Beşir’le Vals, savaşa dair yapılmış en etkileyici filmlerden biri.
Savaşın içerdiği vahşeti ve bunun insan zihninde bıraktığı hasarı ele alan
film, hem yönetmen hem de ana karakter Ari Folman’ın kendi kişisel deneyimleri
ve bakış açısından yola çıkılarak oluşturulmuş.
Filmin başında ana karakterin gördüğü
kabuslar ve kayıp olan savaş anıları ile savaşın insan psikolojisine yaptığı
yıkıcı etki gözler önüne serilmiş. İlkel ve vahşi yönümüzü tetikleyen savaş
ortamının, sonrasında hatırlanmak dahi istenmeyen sonuçlar doğurduğuna
değinerek, insan psikoloji üzerine de birtakım ilginç bilgiler verilmiş. Özellikle
hafızanın canlı olduğu, anılarda boş kalan veya silinen kısımları kişiye en
uygun şekilde, sahte anılarla doldurduğu bilgisi son derece ilginçti. Buradan,
anılarının peşindeki Folman’ın da daha genç yaşta tanık olduğu vahşeti
kaldıramayıp, kendi ruh sağlığı açısından hafızasının savaşa dair anıları
sildiğini söyleyebiliriz.
Filistinli mültecilerin Hristiyan
Falanjistler tarafından katledilişleri sırasında İsrail güçlerinin olayların
farkında olmalarına rağmen müdahalede gecikmeleri ve İsrail yanlısı
Falanjistlerin her yaştan Filistinliyi acımasızca öldürmesi, ister istemez güç
ve otorite ile birlikte vicdani değerlerin köreldiğini ve insanın
acımasızlaştığını ortaya koyan Milgram Deneyini akla getiriyor.
Filmde en çok dikkat çeken noktalardan
biri de, tezat unsurların beraber işlenerek anlatımın kuvvetlendirilmesi. Savaş
görüntülerinin ardından duyulan yüksek tempolu bir şarkı veya savaşın en
gerçekçi anlarını gösteren bir sahnede fon müziği olarak vals dinletilmesi buna
örnek olarak gösterilebilir. Özellikle filme de adını veren, dev Beşir
posterlerinin altında vals eşliğinde dans edercesine, etrafa ateş eden İsrail
askerinin olduğu sahne, bu zıtlığa rağmen filmin en dikkat çekici ve akılda
kalıcı sahnelerinden biri. Farklı sahnelerin arka arkaya sıralanması ve
müziklerle desteklenmesi seyircide güçlü bir etki yaratıyor. Beklenmeyen
geçişlerin ardından oluşan şaşkınlık izleyenlerin dikkatini canlı tutmakla
beraber, savaşın yarattığı karmaşa ile savaşa rağmen hala görülebilen insani
hallerin zıtlığını vurguluyor.
Son kısımda filmin animasyondan çıkıp
gerçek görüntülere dönüşmesi, filmde psikologun anlattığı fotoğrafçıya dair hikayeyi
anımsatıyor. Savaş boyunca gerçeklikten kaçarak objektifinin arkasına saklanan
fotoğrafçının kamerasının kırılması sonucu gerçekle yüzleşmesi gibi, bizlerde
anlatılan onca şeyin gerçekliğine rağmen, film boyunca izlediğimiz animasyon
çizgilerinin arkasına saklanıyoruz ama son kısımla birlikte, yaşanılan vahşetin
gerçekliği yüzümüze çarpıyor ve üzüntü, dehşet gibi birçok duyguyu aynı anda
yaşıyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder