Son iki sezondur yaşanan "slice of life" türünün bolluğundan olacak, bu sezonda daha farklı, renkli animelerle dolu. Sezon öncesi kısa tanıtımlarda gözüme kestirdiğim birkaç anime vardı ve çoğunun ilk bölümlerini izleme şansı buldum. Şimdilik "çok iyi" diyebileceğim en fazla bir iki seri olmasına rağmen, izlediğim yeni sezon animeleri genel olarak ortalamanın üzerinde.
Tür: Aksiyon, Fantastik, Komedi, Okul
Stüdyo: Trigger
Konu: Ryuko Matoi, bir makasın yarısını andıran kırmızı kılıcıyla, babasını öldüren ve kılıcın diğer yarısına sahip olan kişiyi aramaktadır. Katili bulmak amacıyla Hannouji Akademisi'ne gelir. Bu okul önüne çıkan herkesi ezmek için özel üniformaları kullanan öğrenci konseyi başkanı Satsuki Kiryouin tarafından yönetilmektedir. Satsuki'ye meydan okuyan Ryoku, hem babasının katilini bulup kılıçla ilgili sırrı çözmek hem de öğrencileri okul konseyinin zulmünden kurtarmak için bir mücadeleye girişir.
İşte bu sezonun rahatlıkla "çok iyi" diyebileceğim animesi Kill la Kill. İlk duyurulduğu andan itibaren anime severlerin ilgisine çeken, beklentilerin yüksek olduğu bir seriydi. Beklentileri de fazlasıyla karşıladı. Peki bu seriye karşı merak ve ilgi niye bu denli fazlaydı derseniz, bunun nedeni yeni bir stüdyo olan Trigger'dan çıkmış olması. Gainax şirketinden ayrılan Hiroyuki Imaishi ve Masahiko Ohtsuka gibi iki yetenekli kişinin kurmuş olduğu Trigger, daha öncesinde (benim de izleyip beğendiğim) Little Witch Academia ile dikkat çekmişti. Belirgin biçimde standart anime kalıplarından farklı olan çizim ve hikayeyi işleyiş tarzlarıyla ön plana çıkan bu yeni stüdyonun ilk uzun soluklu televizyon yapımları da ilgi çekti tabi ki.
Kill la Kill bana çizimleri ve anlatımıyla 70'lerin ve 80'lerin serilerini, Lupin ve çağdaşı animeleri falan anımsattı. Sanırım stüdyonun amaçladığı şey de bu: o döneme ait anime stili ile günümüzün teknik açıdan kusursuz animeler üreten olanaklarını birleştirmek. Bu açıdan serinin retro bir havasını olduğunu söyleyebiliriz. Hikayenin hareketli, enerjik anlatımı her bölümün dolu dolu geçmesini sağlarken izleyiciye de istediğini veriyor.
İzleyecek iyi bir şeyler arıyorsanız bu sezonun en iddialı animesi olan Kill la Kill'e mutlaka bir göz atın derim.
Kyoukai no Kanata
Tür: Aksiyon, Fantastik, Doğaüstü
Stüdyo: Kyoto Animation
Konu: Akihito Kanbara insan gibi görünmesine rağmen yarı youmu'dur. (yani yarı insan yarı canavardır) Yaralarını hemen iyileştirebilme gücüne sahiptir. Bir gün okulun çatı katında Mirai Kuriyama adlı garip bir kız ile tanışır. Youmuları avlayan Ruhlar Dünyası Savaşçıları'ndan biri olan Mirai kendi kanını silah olarak kullanabilme gücüne sahip, klanından geriye kalan tek kişidir. Akihito, sakar ve şaşkın olmasının yanı sıra yalnız da olan bu kıza yardım etmek ve onu başka savaşçılarla tanıştırmak ister. Oysa Mirai karanlık ve gizemli geçmişi nedeniyle Akihito'yu kendinden uzak tutmaya çalışır.
Bu sezon Kill la Kill ile birlikte bende en çok beklentiye yol açan bir diğer anime Kyoukai no Kanata idi. İzlediğim ilk iki bölümüyle bu beklentileri karşıladığını söyleyebilirim. Şu an için "çok iyi" demenin erken olduğunu düşünsem de beni hayal kırıklığına uğratmayacak bir seri olacağını düşünüyorum. "Dark Fantasy" olarak lanse edilen anime, KyoAni'nin neredeyse her animesinde olan mükemmele yakın çizim ve renklerle birlikte karanlık bir hikayeyi harmanlayacak gibi. Dark Fantasy hastası olarak, hikayenin vadettiği gibi karanlık (veya en azından ilginç) olmasını umut ediyorum. Aksi takdirde Kyoukai no Kanata anime dünyasındaki, iddiasının arkasını dolduramayıp, sonrada çizimlerimle işi kurtarmaya çalışan serilerden biri olacak gibi duruyor.
Nagi no Asukara
Tür: Dram, Fantastik, Romantizm
Stüdyo: P.A.Works
Konu: Hikaye hem su altında hem de karada yaşayan insanların olduğu bir dünyada geçiyor. Su dünyasında yaşayan birkaç ortaokullu öğrenci kendi okullarının kapanması nedeniyle karadaki başka bir okula transfer olurlar. Bu gruptan Manaka'nın kara insanlarına karşı olumlu yaklaşımı ve onlardan biriyle hemen yakın arkadaşlık kurması, ona karşı hisler besleyen çocukluk arkadaşı Hikari'yi rahatsız etmeye başlar. Aynı zamanda kara insanları ile su insanları arasındaki soğukluk giderek artmaktadır.
Nagi no Asukara "yayınlansa da izlesem" diye beklediğim bir seri değildi ki şu anda da büyük bir heyecan veya merak içerisinde izlediğim söylenemez. Yine de serinin hakkını yemek istemiyorum, çünkü daha iki bölüm yayınlandı ve şu ana kadar bir sorun yok. Animenin arkaplan çizimleri gerçekten çok hoş. Özellikle su altı kasabası, Studio Ghibli filmlerini andıran bir güzellikte tasarlanmış. Serinin kaderi büyük olasılıkla romantizme ne ölçüde ağırlık verileceğiyle belli olacak. Eğer hikaye "gözlerine limon sıkılmışçasına gözbebekleri parlayan tiyneycırların aşk çokgenleri" şeklinde ilerlerse (ki korkarım öyle olacak) seriyi özel kılan pek bir şey kalmayacak. Lakin romantizmi dozunda tutup deniz insanlarıyla kara insanlarının gerilimini, kara insanlarının denizi ve dolayısıyla denizde yaşayanları olumsuz etkilemesini, doğaya karşı saygısız oluşlarını işlerse, işte o zaman 10 numara bir iş olur.
Coppelion
Tür: Aksiyon, Bilimkurgu, Seinen
Stüdyo: GoHands
Konu: Japonya nüfusunun büyük bir kısmını yok eden nükleer felaketten yıllar sonra artık eski başkent olarak anılan Tokyo'ya lise üniformaları içinde üç genç kız gönderilir. Coppellion adıyla anılan bu küçük grup radyasyona dayanacak şekilde bağışıklık kazanmış ve özel olarak yetiştirilmiştir. Amaçları ise Tokyo sokaklarında dolaşarak felaketten kurtulmayı başarabilmiş kişileri bulmaktır.
Daha önce K-Project adlı animelerini izleyip özellikle çizimlerini çok beğendiğim GoHands'in yeni serisi Coppelion konusuyla dikkatimi çeken ama izlediğimde gariptir ki çizimlerinden dolayı sevmediğim bir anime oldu. Aslında genel olarak çizimler değilde karakter çizimleri desek daha doğru olur sanırım. Yoksa arkaplan çizimleri yine K-Project'te olduğu gibi kusursuz. Renklendirme de aynı şekilde çok başarılı. Ama işte o karakter çizimlerindeki en dış çizginin/hattın belirgin oluşu yok mu... Bu küçük detay tüm seyir zevkimi mahvetti. Çizgi olayının dışında karakterlerin de hikayenin gidişatına veya anlık aksiyona göre şekil alan tipik içi boş anime karakterlerinden olması da yine beni rahatsız eden şeylerden. Daha doğrusu karakterlerin birer "karakterlerinin" olmayışı en büyük rahatsızlığı yarattı da diyebiliriz. Konusu nedeniyle birkaç bölüm izlemeye devam edebilirim ama fazla umut vadetmiyor.
Galilei Donna
Tür: Aksiyon, Macera, Bilimkurgu
Stüdyo: A-1 Pictures
Konu: Hozuki, Kazuki ve Hazuki tamamiyle farklı kişiliklere ve zevklere sahip Galileo'nun soyundan gelen üç kardeştir. Bir gün gizemli bir organizasyon tarafından saldırıya uğrarlar. Bu organizasyon Galileo'nun arkasında bıraktığı mirasın peşindedir. Üç kız kardeş ise ne için olduğunu anlamadıkları saldırıdan kıl payı kurtulur. Peki miras nedir. Ne için onu aramaktadırlar ve bunun kardeşlerle ilgisi nedir?
İsminde Galileo Galilei geçtiği için dikkatimi çeken bir seri Galilei Donna. Düşük beklentilerle izlendiğinde eğlenceli bir seyirlik olabilecekmiş gibi bir hava sezdim.Sezondaki diğer animelerle karşılaştırıldığında sönük ve karmaşık kalan bir yapısı var. Aslında ilginç sayılabilecek bir seri gibi ama birtakım mantık hatası mı desem ne desem bilemedim, bi durumlar var. Mesela ilk bölümden anladığım kadarıyla İtalyan olan Ferrari kardeşler ( evet, soyadları Ferrari *_* ) İtalyan olmalarına ve İtalya'da yaşamalarına rağmen Tokyo'nun içindenmiş gibi davranıyorlar. Zaten adları Japon tekerlemesi gibi. Birde küçük bir kızı uçan garip bir hava aracı gündüz vakti kovalıyor, sonra uçan dev araçlar bir evin duvarlarını yıkıyor, yerin altından çıkıyor falan.... Tamam anladık hikaye gelecekte geçiyor, futuristik olaylar cart curt da hiç mi mantık veya realite aramayalım?.... Neyse işte, bu da böyle bi seri, üzerinde çok düşünülmeden izlendiğinde güzel olanlardan.
Samurai Flamenco
Tür: Aksiyon
Stüdyo: Manglobe
Konu: Masayoshi Hazama'nın çocuk yıllarından beri en büyük hayali bir süper kahraman olmaktır. Tabi ki bu hayalini gerçekleştiremez fakat şans eseri manken olmayı başarır. Yinede kahraman olma tutkusunu bastıramayan Masayoshi geceleri kılık değiştirerek amatör kahramanlık yapmaya karar verir. İlk gecesinde bir güzel dayak yiyen acemi kahramanımız tesadüfen polis memuru Hidenori Goto ile karşılaşır. O günden sonra da başarısız kahramanlık girişimleriyle Hidenori'nin başına bela olur.
Yeni sezon tanıtımlarına bakarken her nasılsa dikkatimi bile çekmeyen bir seriydi bu. Dün öylesine izleyecek bir şey arıyorken denk geldim. Konusuna bile doğru düzgün bakman açıp izledim ve baya beğendim. Herkes Kick-Ass veya Tiger & Bunny' ye benzetmiş ama söz konusu eserleri izlemediğimden bu konuyla ilgili bir yorum yapamıyorum. Aslında öyle ön plana çıkan çok iyi bir anime değil kesinlikle. Ne animasyon kalitesi ne de çizimler açısından özel olan hiç bir şey olmamasına rağmen, sanırım konusundan dolayı seyirciye kendini sevdirmeyi başarıyor. Yinede ileride seri nereye gidecek çok fazla kestiremediğimden ve henüz tanışmadığımız bir sürü yan karakter olduğundan dolayı, Samurai Flamenco hakkında net bir yargıya varamıyorum. Şu anda sadece izlemeyi düşündüğüm ve ılımlı baktığım bir seri olduğunu söyleyebilirim.
Gingitsune
Tür: Doğaüstü, Slice of Life, Komedi
Stüdyo: Diomedea
Konu: Makoto, Tanrı İnari'ye adanmış küçük bir tapınağın 15. mirasçısı/sahibidir. Tanrı İnari'nin sözcüsü olarak uzun zaman önce tapınağa gönderilen dev beyaz tilki Gintarou'yu görüp konuşabilen de sadece odur. Gintarou'nun yakın geleceği görebilme gibi güçleri vardır. Bu sayede Makoto ve Gintarou tapınağa yardım için gelen insanlara yardım ederler.
Daha önce hiçbir animesini izlemediğim (kasıtlı değil) stüdyo Diomedea'nın yeni sezondaki serisi Gingutsune doğaüstü ile slice of life etiketlerini beraber barındırıyor. Bu birleşim Gingutsune'de güzel bir şekilde harmanlanmış. (Sonuçta doğaüstü kişilerin de gündelik hayatları var, değil mi ama :D ) Çizimler fena değil. Hikayenin tapınakta geçmesi nedeniyle büyük ihtimalle mistik konulara değinecekler. Diğer bir yandan da "hayattan kesitler" etiketine uygun olarak Makoto'nun okulda arkadaşlarıyla olan ilişkileri de işleneceği düşünüldüğünde iki farklı türün birleştirilmesini izlemek eğlenceli olur diye düşünüyorum. Yine de beklentimin yüksek olmadığını belirteyim.
Golden Time
Tür: Romantizm, Komedi, Seinen
Stüdyo: J.C. Staff
Konu: Banri, üniversitenin daha ilk gününde okula geç kalmış ve kaybolmuş iken kendisiyle aynı durumda olan Mitsuo Yanagisawa ile karşılaşır. Onun da kendisiyle aynı fakültede olduğunu öğrenince, okulu beraber aramaya karar verirler. Okulu bulduklarında okul girişinde elinde bir demet gülle bekleyen güzel bir kızı, Koko Kaga'yı görürler. Koko elindeki gülleri Mitsuo'nun suratına çarpar ve ondan kaçamayacağını söyler. Mitsuo'nun yanındaki Banri ise ne yapacağını bilemez ama aynı zamanda Koko'ya karşı ilgi duymaktan da kendini alamaz.
İlk bölümde romantizm yerine adama amele sümüğü gibi yapışan bir Japon kezbanı barındıran, romatik-komedi etiketli bir seri Golden Time. Neden bilmiyorum hem hikaye hem de çizimler bana son derece bayağı ve eski moda geldi. Aslında J.C. Staff'ın Honey and Clover, Toradora, Bakuman (Bakugan değil!), Nodame Cantabile gibi eli yüzü düzgün, güzel animeleri vardır. Nedense son yayınlanan serileri pek bekleneni karşılayamadı. Neyse... siz en iyisi gidin benim az önce saydığım aynı stüdyonun diğer serilerini izleyin, bunu izlemeyin. Şahsen ben de öyle yapıcam.
-----------------------------------------------------------------------
Farkındayım uzun bir yazı oldu. Malum tembel bir bloggerım, hazır başlamışken aklıma gelen, izlediğim tüm yeni sezon serilerini yazayım dedim :D Aslında yeni sezonda izlenecekler listemde olup henüz izleyemediğim Pupa, Yowamushi Pedal, Kyousougiga, Strike the Blood gibi animeler de var ama ne zaman izlerim bilmiyorum. Zaten en çok merak ettiğim serilerden Pupa'nın yayın tarihi daha geç, diğerleriyse bildiğim kadarıyla yayınlanmaya başladı. Belli olmaz belki sonbahar sezonuna dair ikinci bir ilk izlenim yazısı da yazabilirim, şöyle vol.2 falan. (yazar burada kendisine gülüyor)
0 yorum:
Yorum Gönder